1986 yılının Nisan ayında Ukrayna’nın Çernobil kentindeki bir nükleer reaktörde patlama yaşandı; patlama Doğu ve Kuzey Avrupa’nın büyük bölümünde radyoaktif hasara yol açtı. 2011’de Japonya’nın Fukushima kentindeki nükleer santralin çok büyük bir deprem ve tsunaminin ardından ciddi hasar görmesi, büyük miktarlarda nükleer kirlenmeye neden oldu. Her iki olay da nükleer enerjinin yarattığı tehlikeyi gözler önüne serdi.

*** Çernobil’deki patlamanın şiddeti, patlamayla oluşan kirliliğin eski Sovyetler Birliği ve Avrupa’nın büyük bölümüne yayılmasına yol açtı.

*** Güneş enerjisien çok bilinen yenilenebilir enerji kaynaklarından birisidir. Ana elemanı güneş paneli olan bu sistemlerin en büyük avantajlarından birisi de tükenmeyen ve sürekli bir kaynak olmasıdır.

Yenilenebilir” ve “yenilenemeyen” enerji terimlerine büyük olasılıkla aşinasınızdır. Yenilenebilir enerji, asıl kaynağını tüketmeden kullanabileceğimiz bir enerji türüdür. Rüzgar enerjisi, dalga enerjisi, güneş enerjisi sistemleri, kimi hidroelektrik enerji türleri ve biyoyakıtlar (odun, kömür ve tarımsal ürün artıkları) yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. Fosil yakıtlarsa hızla tüketmekte olduğumuz yenilenemeyen enerji kaynaklarıdır. Genellikle daha fazla kirliliğe yol açarlar. Nükleer enerjiler de – mevcut tüm uranyum yakıtını tüketmek uzun zaman alacak olsa da – yenilenemeyen bir enerji türüdür.

Bu bölümde, yenilenemeyen enerji kaynakları ele alınıyor. Fosil yakıtlar ve nükleer enerji gibi, iyi enerji kaynakları olmakla birlikte kötü komşular anlamına da gelen büyük ölçekli hidroelektrik tesislerine de bu bölümde yer veriliyor.

FOSİL KALINTILAR…

Enerji ihtiyacımızı binlerce yıldır fosil yakıtlardan karşılıyoruz. Fosil yakıtlar güvenilir ve “yoğun” enerji kaynaklarıdır. Yani bu yakıtlardan, yüksek miktarlarda kullanılabilir enerji elde edebiliriz. Fosil yakıtları depolamak ve taşımak da kolaydır. Ayrıca, fosil yakıtların giderek azalmasıyla durum değişecek gibi görünse de fosil yakıtlar diğer enerji formlarına kıyasla oldukça ucuzdur.

*** Fosil yakıtlar yakıldıklarında atmosfere zararlı kimyasallar salar.

DEĞİŞEN KÜRESEL TABLO

İhtiyaç duyduğumuz enerjinin büyük bir bölümünü halen fosil yakıtlardan karşılıyor olsak da sağdaki grafikte gösterilen 2001 yılı enerji kaynakları yüzdelerinde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. 2013 yılı itibariyle zengin ülkelerde harcanan toplam enerjinin yaklaşık %30’u petrol, %30’u kömür ve %20’si doğal gazdan karşılanmaktadır. Nükleer enerjinin payı %4’lerde kalırken, yenilenebilir enerji kaynakları şimdilik %16’lık bir dilimi oluşturmaktadır. İlerleyen yıllarda hidroelektrik, rüzgar, güneş ve biyoyakıtlar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında büyük artışların gerçekleşmesi planlanmaktadır.

Yoksul ülkelerde de enerji halen petrol, kömür ve doğal gazdan karşılanmasına rağmen küçük ölçekli hidroelektrik tesislerden ve yerel güneş enerji sistemlerinde de yararlanıldığı görülür. Bitkilerden ve hayvansal atıklardan elde edilen biyoyakıtlar ise elektrik ve ısı üretmede kullanılan temel enerji kaynaklarıdır.

Fosil yakıtlara ilişkin önemli sorular : Fosil yakıtlarla ilgili başlıca sorun, yakıldıklarında atmosfere zararlı veya tehlikeli gazlardan oluşan bir sarışım salmalarıdır. Bu gazlardan biri olan karbondioksitin Dünya’nın atmosferinde sıcaklık artışına sebep olduğu düşünülüyor. Bu gazın ayrıca Dünya’da iklimin değişmesine ve deniz seviyelerinin yükselmesine yol açıyor olabileceği de düşünülüyor. Fosil yakıt kullanımımıza ilişkin başka sorunlar da vardır. Bu yakıtları topraktan ya da deniz yatağı altlarından çıkarmak sakıncalı ve tehlikeli olabilir. Örneğin, 2009 yılında sayıları 2600’ü aşan Çinli madenci maden kazalarında hayatını kaybetti. Denizlere petrol sızması ise sualtı yaşamını sona erdirebiliyor ve sahillerde yıllarca sürecek bir tahribat yaratabiliyor. Bunun yanı sıra, petrol boru hatları ren geyiği gibi hayvanların göç yollarını kapatabiliyor. Fosil yakıt kaynakları azaldıkça, Alaska gibi hassa ekosistemlerde petrol kuyuları açmak kaçınılmaz hale gelebilir. Ayrıca, yukarıda da bahsedildiği üzere, fosil yakıt bakımından zengin olan Irak, Suudi Arabistan gibi ülkelerin birçoğu siyasi istikrardan yoksundur. Daha yakın zaman önce, petrol boru hatları bu ülkeleri daha da istikrarsızlaştırmak isteyen grupların saldırısına uğradı.

NÜKLEERLEŞMEK

Uranyum ya da diğer radyoaktif izotopların atomları parçalandığında, her biri atomu bir arada tutan az miktardaki enerji ısı olarak açığa çıkar. Atomun parçalanması, giderecek daha fazla atomu içeren bir zincirleme tepkime yaratır. Sonunda çok büyük miktarlarda ısı enerjisi elde edilir. Bu ısı, suyu buhara dönüştürür; buhar, jeneratörlere bağlı türbinleri çalıştırır ve bu yolla elektrik üretilir.

Ortaya çıkmayı bekleyen bir sorun : Dünyada 30’dan fazla ülkede 435’ten fazla nükleer reaktör bulunmaktadır. 2012 yılı sonu itibariyle, bazılarının ömrü uzatılmış olsa bile, 80’den fazla nükleer tesisin devreden çıkartılması planlanmıştı.

*** Dünyada kullanılan enerjinin önemli bir miktarını nükleer santraller üretir. Buna karşın, nükleer enerji pahalıdır ve tehlikelere yol açabilir.

Doğru Olamayacak Kadar İyi Mi ?

Nükleer enerjinin ilk olarak kullanılabilir hale geldiği 1950’lerde insanların çoğu, elektriğin “hesaplanamayacak kadar ucuz” olacağını düşünmüştü. Uranyum az bulunan bir element değildir ve kullanılmış uranyumun bir kısmı plütonyum olarak geri dönüştürülüp farklı “hızlı üretken” reaktörlerde kullanılabilir. Dahası, nükleer enerji karbondioksit gibi sera gazlarını da çok az üretir.

Fakat tüm bunlara rağmen nükleer enerji, ucuz olmak şöyle dursun, beklenilenden ve hatta kömürle petrolden bile çok daha pahalıya mal oldu. Ayrıca güvenlik konusunda da kaygılar oluştu. Bir kaza olur da radyoaktif madde sızıntısı olursa ne olacaktı ? Peki ya nükleer maddeler terörist bir grup tarafından çalınıp nükleer silah üretiminde kullanılırsa ?

NÜKLEERLEŞEMEMEK

Çernobil’deki gibi kazalara şanslıyız ki sık rastlanmıyor. Ancak büyük miktarlardaki radyoaktif atığı imha etme sorunu halen devam ediyor. Bu atıkların bir kısmı binlerce hatta milyonlarca yıl boyunca tehlike arz edecek ve atıksorunu çözülse bile yakında birçok nükleer santral güvenli çalışamayacak kadar eskimiş olacak. “Devreden çıkarma” (Böylece güvenli hale getirme) ise hem maliyetli hem de tehlikeli bir iştir.

Zengin ülkelerde toplam enerjinin yaklaşık %10’u (ve elektriğin yaklaşık %17’si) nükleer santrallerden sağlanıyor. Dünyanın geri kalanında ise nükleer enerjinin payı daha az fakat önemli seviyelerdedir. Birçok ülke, maliyetinden ve olası tehlikelerinden dolayı nükleer programlarını sona erdirmeyi planlıyor.

Buna rağmen, sekizi Hindistan, dördü Ukrayna, üçü Rusya, ikisi İran ve ikisi de Kuzey Kore’de olmak üzere 27 nükleer reaktör daha inşa ediliyor. Bu ülkelerden bazılarının dünyadan siyaseten en istikrarlı bölgeleri arasında yer almayışı ise düşündürücüdür.

Bu arada, enerji krizi derinleştikçe, nükleer enerji programlarını durdurmak üzere olan ülkelerden bazıları, söz gelimi Birleşik Krallık, bir kere daha nükleer enerji konusunu masaya yatırıyor.

IRMAK DÜŞMANLARI

3 Kasım 2002’de Çin’deki Yangçe Irmağı’nın doğal akışı ebediyen durduruldu ve ırmak 22 beton kapaktan devasa bir baraja akmaya başladı. Bu barajın Çin’in enerji ihtiyacının %10’unu karşılaması ve milyonlarca can kaybına yol açan taşkınları önlemesi bekleniyor.

Hidroelektrik enerji, akan su döngüsünün açığa çıkardığı enerjiyi kullanır. Bu ise çoğunlukla güçlü türbin kanatlarını döndürmek için gerekli olan basıncı sağlayacak devasa göllerin oluşturulmasıyla meydana getirilen çok büyük barajların inşaasını gerektirir.

Devasa Bir Baraj ! => Çin’deki devasa Yangçe Irmağı üstüne inşa edilen Üç Boğaz Barajı neredeyse 2,5 kilometre uzunluğunda ve 200 metre yüksekliğindedir. Uzunluğu 640 kilometreyi bulan baraj gölü bir milyondan fazla kişinin başka yerlere yerleştirilmesine neden oldu. Yapımında 27.2 milyon metre küp beton kullanıldı –bu bir futbol sahasının üzerini 5 kilometre yüksekliğinde kapatacak kadardır.

Barajlar Ne Üretiyor ?

Hidroelektrik sistemler, büyük miktarda kullanılabilir enerji sağlayabilir. Dünya elektriğin altıda birini karşılayan hidroelektrik sistemler, hem zengin hem de yoksul ülkeler için önemlidir. Mısır gibi ülkelerde birçok ücra köy ve topluluğa elektrik bu sayede getirilmiştir. Hidroelektrik santrallerin işletim maliyeti düşüktür ve az miktarda sera gazı ya da diğer gazları üretirler. En azından, teorik olarak fosil yakıtlardan ve nükleer yakıtlardan daha uzun ömürlüdürler. Bununla birlikte taşkınları önleyebilir ve insanların yakacak olarak kullanmak üzere ağaç kesmesinin önüne geçebilirler.

Yenilenebilir mi Yenilenemez mi ?

Bununla birlikte, devasa barajlar kurmak büyük miktarlarda inşaat malzemesi ve enerjinin kendisini gerektiren olağanüstü maliyetli bir iştir. Üretilen elektrik ise barajların bulunduğu yöredeki halka fayda getirmek yerine çoğunlukla büyük şehirlere gider.

Barajlar yüzlerce kilometre kare alanı sular altında bırakır. Bu alanlar çoğunlukla ya ekilebilir arazilerdir ya da nadir görülen veya önemli türlerin yaşağıdı el değmemiş ormanlardır. Ayrıca, barajların aşağı kesiminde kalan ekilebilir araziler ırmağın mevsimlik yükselmeleriyle gelen besleyici maddelerden yoksun kalırlar. Birçok durumda yüzlerce ya da binlerce yerleşim yerinin değiştirilmesi gerekir. Barajların hizmet ömrü sınırlıdır. Göletlerin alüvyonla dolmaya başlamasıyla birlikte barajların verimliliği de azalır. Su altında kalan ormanlar çürüyüp metan ve karbondioksit gibi sera gazları üretmeye başlar.

*** Hidroelektrik santrallerin ürettiği elektriğin fiyatı, çoğunlukla santralin bulunduğu yöredeki halkın satın alamayacağı kadar yüksektir. Yerel halk enerji ihtiyaçlarını karşılamak için ormanları tüketmeyi sürdürmek zorunda bırakılır.